Hayallerin Tanınmaz Ormanı
Bakın gene deli bir başlık ile karşınızdayım. Gene delicesine bir yazı yazma isteğim geldi. Ormanları sever misiniz? Ya da ormana tek girer misiniz?
Şimdi gelin sizle bir düşünelim ve hayal gücümüzü zorlayalım. Delilik nedir biraz daha yakından tanıyalım.
Bir ormana gittiğinizi düşünün, omzunuzda sırt çantanız, bir elinizde feneriniz, diğer elinizde de sopanız olsun. Orman’a neden gittiğinizi sorgulamayın, bir gidin bakalım neler olacak görelim, düşünün. Hazır mısınız?
“Ormana girmeden önce karşılaştığınız dikenli dalları sopanız ile sağa sola çekerek geçtiniz. Kıvrımlı bir yol var karşınızda, ağaçlar bükümlü ve kocamanlar. O kadar büyükler ki, 2 insanı yan yana koysalar ancak ağacın bedenini kaplarlar. Gezmeyi seven, dağcı bir insansınız, cebinizden telefonunuzu çıkarıp hemen ağaçların ilk görüntülerini çektiniz. Hepsi kocaman, hepsinin dallarında yapraklar var. Kuş seslerinin videosunu çektiniz, huzur doluyorsunuz şu anda rahatlayın. Kıvrımlı bir yol var demiştik, bu yolu takip ediyorsunuz ve bir yandan elinizde ki telefon ile her noktayı fotoğrafa alıyorsunuz. Yolunuzda giderken meyve veren dallar göreceksiniz, yerlerde çıkan mantarlar ve hemen üstünde meyve veren ağaçlar. Tuttunuz dalından koparıp bir ısırık aldınız, hoşunuza gitti değil mi? yürümeye devam ediyorsunuz, hala fotoğraf çekiyorsunuz, doğanın güzelliğini fotoğrafa almadan yaşayamıyorsunuz. O fotoğraflar çekilecek ve sosyal medyada paylaşılacak değil mi? Ancak o fotoğrafları çekerken, ormandan çıkabileceğinizi düşündünüz mü? Yolunuzda bir yerden sonra ağaçların yaprakları düşmüş, her ağacın çevresi sarmaşıklarla dolanmış, bir derinliğe doğru gidiyorsunuz. Bu derinlik sizi içine sürüklüyor çünkü içinizdeki merak duygusu neden bir taraf böyleyken diğer taraf böyle diyorsunuz. Hayal ediyorsunuz demi bunları, dikkatli okuyun aklınızda canlansın herşey. Derinliklere doğru giderken bir yerden sonra ürpermeye başlayacaksınızdır, çünkü siz az önce meyve veren bir ağacın dallarından koparıp mutluluğu aldınız. O kokuyu içinize çektiniz ama nafile, şu anda bulunduğunuz ortam sopanızı elinize almanızı ve feneri yakmanıza zorunlu kılacak. Bağcıklarınızı kontrol ettiniz hani bir şey olursa koşarım diye.
“Korkmayın hiç bir şey olmayacak”
Ormanın büyüsü her noktada verdiği güzellikleri bir yerde sonlandırarak sizi içerisine doğru çekmesidir aslında. Siz artık çekildiniz o yaprakları dökülmüş ağaçların gölgesine. Artık huzur gördüğünüz kuş sesleri yok, etrafınızda hiç ses yok. Sadece rüzgar ve ağaçların çıtırtıları. Yolu takip ettikçe içinizdeki ürperti artacak, arttığı her anda geri dönsem mi diye düşüneceksiniz. Ancak öyle bir büyüsü vardır ki ormanın, geri dönmeye karar veremeyeceksiniz. Yürüdüğünüz yolun sonunda bir barınak var, kapısı açık ve içinde eşyalar var, sanki birisi yaşıyor gibi. Korkarak o barınaktan içeri bakma merakı sarıyor tüm herşeyinizi. O barınağa girmeye çalışın, yoksa ağaçların uğultusu sizi delirtecek. Kendinizi kapalı bir yere atın ki orada daha sakin olmaya çalışırsınız. İçeride hiç bir şey bulamadınız barınakta, hayvanlar gelmiş yemişler belkide. Orman vahşidir, herşey çıkabilir. Barınaktan çıkıp tekrardan yürümeye karar vermeye başlıyorsunuz, ormanın sonunu merak ediyorsunuz. Bir yerlerden su sesleri geliyor, kesin bir çıkış yolu var, mutluluk var diye o sese doğru gidiyorsunuz. Ürperti başladığından beri hiç bir şeyin fotoğrafını çekmediniz, çünkü siz sadece mutluluğu görüyorsunuz. Mutsuz, korkulu yerleri çekmek size doğru gelmiyor. O su sesine ulaşana kadar elinize telefon almadınız, hiç bir şeyi çekmediniz. O su sesi bir dereden geliyor, oraya ulaştığınızda ilk yapacağınız şey telefonu çıkarmak ve suyun akışını çekmek. Ormanın derinliklerinde öyle bir saf su akıyor ki, cennetten bir parça gibi. Derenin karşısında orman devam ediyor, derenin karşısı tamamen mutluluk, kuş sesleri ile dolu. Tekrardan fotoğraf çekebileceğiniz alanlar, güzel anılar biriktireceğiniz yerler. Oraya geçmek için heyecanlanıyorsunuz ve dereden geçmeyi düşünüyorsunuz, derenin akıntısı sizi hiç etkilemeyecek sanıyorsunuz, çünkü içinizde bir mutluluk var. O mutluluğa ulaşmak için elinizde ne var ne yok heba etmek istiyorsunuz. Derenin soğuk sularına ayaklarınızla girdiniz, tam ortasına geldiğinizde ayağınız kaydı ve derenin akıntısı sizi aldı götürüyor, tutunacağınız veya yardım isteyeceğiniz hiç bir şey yok. Bu derenin sonu belkide şelaleye gidiyor, bilinmiyor değil mi?”
Hayali burada bırakıyorum. Çünkü herkesin bu dereden çıkışı farklı olur, kimisi ölmeyi, kimisi tekrardan mutluluğa sarılmayı ister. Buraya kadar hayalinize müdahale ettim, şimdi bırakıyorum kendiniz karar verin.
Bu hayaldeki objeler hayatımızdan birer parça.
En başta ormana girerken karşılaştığınız dikenler, hayatlarına girdiğiniz hayatların duvarları.
Ormanın başlangıcında ki mutluluk, fotoğraflar, meyve ağaçları, girdiğiniz hayattaki en mutlu anılarınız.
Meyve veren ağacın altında ki mantarlar, girdiğiniz hayatın hataları. Ancak siz meyveyle ilgilendiniz.
Ormanın kıvrımlı yolu, düşünceleriniz.
Çektiğiniz fotoğraflar, mutlu anılarınız.
Karanlığa doğru giden yol, derine gittiğiniz hayattaki düşünceler.
Bağcıkların kontrolü, nedenlerin kafanızda ki şüphesi.
Rüzgar ve uğultular, insanların hakkınızda yaptığı yorumlar.
Karanlığın ortasındaki barınak, düşüncelerine saklanmaya çalıştığınız düşünceler.
Su sesi, karanlıkta size tutulan fener.
Derenin karşısında ki mutluluk ve kuş sesleri, karanlıktan çıkışınızın armağanı.
Derede düşmek, başarısızlık.
Dereden geçemediğinizde şelaleden düşerseniz eğer mutluda olabilirsiniz, belkide şelalenin altındaki mağarada bulursunuz kendinizi ve bir insan sizi kurtarır. Derede geçmek sizin elinizde, hayalinizde varsa mutluluk, bunu başaracağınızdan eminim.
Bu yazı sadece biraz hayal gücünü zorlayacağınız bir yazı. Gerçekten düşünerek okursanız, bir şeyler yanacaktır kafanızda :)
Haydi hoşçakalın, seansımız sona erdi.
Güncel yazı ve projeleri instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️@tahamumcu